Teftâzânî, hem alî hem de âli ilimlerde derinleşen bir şahsiyet olarak ‘âllâme’ vasfını kazanmış ve kendisinden sonraki dönemlerde,bu vasıfla anılmıştır. Onun ilgi alanının daha çok dil (Belagat) ve usûl ilimleri (Kelam, Fıkıh Usulü) olduğu ve asıl başarısını bualanlarda gösterdiği görülmektedir. Kendisinden sonraki nesiller üzerinde de daha çok bu alanlarda etkili olmuştur. Teftâzânî’ninyaşam öyküsü, Osmanlı Devleti’nin henüz kuruluş devrini yaşadığı bir döneme denk gelmektedir. İslam dünyasının kuzey doğusundayaşadığı için, daha çok siyasî hareketliliğe sahne olan bir coğrafyada hayatını tamamladı. Hayatının sonlarına doğru Timurlularınbaşkenti olan Semerkant’a gelerek, burada Timur’un sarayında yaşadı, vefat edinceye kadar da Semerkant’ta kaldı.Onun yaşadığı dönemde Maverâünnehir, İran ve Anadolu, Müslüman devletçik ve beylikler arasında kıran kırana geçen rekabet vesavaşlara sahne oluyordu. Belki de Teftâzânî’yi ilmî ve fikrî değerlendirmelerinde daha temkinli ve çoğulcu bir anlayışı benimsemeyesevk eden sebep, İslam dünyasındaki siyasî karmaşa ve bu karmaşada taraf olan çevrelerin kendilerine dinî gerekçeler bulmaçabasıydı. Onun ihtiyatlı duruşu ve çoğulcu anlayışı, eser verdiği bütün alanlara yansımıştır. Bu duruşuyla Osmanlı medreseleriüzerinde son derece etkili olmuş ve eserleri ısrarla okutulmuştur. Hatta Seyyid Şerif Cürcânî ile birlikte Osmanlı uleması için idealâlim profilini oluşturmuş ve birisinin ilmî derinliğine işaret etmek için “Sa‘deyn gibi” denilmiştir. Onun ilmî yöntemi ve kalemealdığı eserleri, Osmanlı uleması tarafından kabul görmüş ve eserleri üzerine birçok hâşiye yazılmıştır. Bugün hala doğu medreselerigibi klasik eğitim modelini sürdüren çevrelerde, eserleri okunmakta, görüş ve değerlendirmeleri itibar görmektedir.