Güçlükle uyanan Serwan uyku sersemliği içinde, aralıksızçalan saat zilini durdurduktan sonra, pencerenin perdesinikaldırdı. Dışarda parlayan güneşli bir gün ve kuş cıvıltılarısabaha renk katmıştı. Dışarıyı biraz seyretti, derkenbelediyedeki randevusu aklına geldi... Saatinde randevuyagitmezse, maaşından kesinti yaparak cezalandırabilirlerdi,yetişmek zorundaydı. Banyo ve kahvaltısını yapıp yolaçıktı. Dışarda vitrinlere yansıyan ve gözleri kamaştırangüzel güneşli bir gün ve toprağa gülümsiyen, her taraftayaşil, beyaz ve rengarenk çiçeklerle süslü bir bahar vardı.Serwan saatinden biraz erken çıkmıştı, yeterince zamanıvardı. Belediye’ye yürüyerek gitmeye karar verdi. Kopenhag’ınbirbirinden güzel parklarının arasında, yüzlerceçeşit ağaçlarla süslü, o kadar güzel bir intizamla dizilenher bir ağaç,iyi ütülenmiş bir takım elbiseyi andırıyordu.İsmini bilmediği yüzlerce değişik çiçeklerin kokusunuiçine çekip, yoluna devam ederken,ayrıca parklarda kuşlaraekmek veren güzel insanları seyretmek, ayrı bir zevkveriyordu. Birde adalardan gelen yağmur kokusunu içineçekip ve kuşların çıkardığı güzel seslerin etkisinden kalarak,kendi kendine geldiği yörenin güzel bir türküsünü:Aman cındı, yamam cındıXwe mede, ser vi bılındiBıla berf biya, bıla baran biyaPeze cındı, nav malan biyamırıldanarak, belediyenin kapısının önüne geldi.