İslamiyet’in dünyayı teşrîf eylediği ilk zamanlarda yalnızca, müteşâbih olarak adlandırılan âyetlerin açıklanması amacıyla ortaya çıkan şerh metodu, zamanla dînî ibâreler, tasavvufî ifâdeler ve nihâyet bazı şiirler gibi din dışı cümleleri de açıklamak için kullanılmaya başlamıştır. İslâm’ın şeklî mefhumları insanlara benimsetildikten sonra zamanla tasavvuf adı altında bir nevî düşünce ve yaşayış biçimi ortaya çıkmış, böylece İslâm’ın derûnî yönü de hissedilmeye başlanmıştır. Mutasavvıflar düşüncelerini aktarma gayesi güderken sade bir dil anlayışını benimsemiş, ancak neden sonra kendilerinde peydâ olan olağanüstü hallerin ve benzeri durumların halk tarafından anlaşılamadığını görünce eserlerini remzî yolla tesîs etmeye başlamışlardır. İshak Cemaleddin Karamanî’nin Kasîde-i Muhrika adlı eseri de, mezkur eserlerden biri olup Molla Husrev tarafından şerh edilmiş, muhtemelen talebeleri eliyle de “Şerh-i Kasîde-i Muhrika” adıyla kitap hâline getirilmiştir.
Tanıtım Metni