1970’lerin sonuydu... Ankara’da yağmurlu bir öğleden sonra, okuldan çikmiş, bir an önce soba kenarina oturup kitabimi okumaya devam edebilmek için koşarak eve gidiyordum. O vakitler çoğumuz evden okula, okuldan eve kendi kendimize gidip gelebilirdik. Kimsenin kimseden korkmadiği, hatta çevresiyle iletişim kurmadan yaşayanlarin yadirgandiği yillardi. O yağmurlu günü unutmuyorum. Kirmizi ciltli kitabim pollyanna’yi bir an önce okuyup bitirmek istiyordum. Ben dahil pek çok çocuğun kahramaniydi o. Kötümserlere karşi bir savaşçiydi. Sonra ne oldu, nasil oldu? Yillarin içinde savrulurken pek de anlayamadiğim bir biçimde her şey değişti. Çocukluk kahramanim pollyanna yeni dünya düzeni içinde dalga geçilen, küçümsenen, demode bir sembole döndü. Yillarin içinden geçerken yaşanan değişim sirasinda örselenen, iyi olmaya çalişan, insan kalmaya inananlar... Az sonra okuyacağiniz kitap sorduğu sorular ve yanitlariyla size yeni bir ufuk açacak. – İclal Aydın“Mademki geleceğe erteleyince mutluluğu bulmak zorlaşıyor; mademki yoktur deyince yok olmuyor; mademki varlığı kendisine tezat duyguların ortadan kalkmasına bağlı değil; mademki geçmişteki anısı bizi avutmaya yetmiyor; mademki şimdi mutlu olmak yarın da mutlu olunacağının garantisi değil; hepsinden de önemlisi mademki insanın mutlu olmaya ihtiyacı var, belki de tek yapılması gereken ona dair yargıları bir kenara koyup onun nerede olduğunu bulmaya çalışmak.”