“Gün oldu, güneş oldu dans hayatıma. Tutunduğum dal, sevdiğim yârim oldu yalnızlığıma. Ancak parlamıyordu paylaşmadan, ısıtmıyordu beni sizsiz güneş.” Beyoğlu’nda Süslü Saksı Sokak’ta başlayan hayat. Pencereden izlenen sokakta bir cümbüş var adeta. 1950’ler Beyoğlu’su… Tiyatrocu anne babanın peşi sıra kulislerde geçen çocukluk. Daha beş yaşında parıltılı dans elbiselerine meftun Nesrin… Kıpır kıpır içi, hep sahnede olmak istiyor. Dansın ve müziğin içinde, her bir notayı yüreğinin ta derininde, her bir ritmi bedeninin her kıvrımında hissediyor. Cep delik cepken delik, umutsuz bir günde sıkıyönetimin susturduğu evleri şenlendirmeye çalışan devlet televizyonuyla gelen yeni hayat… Zeki Müren’den Gönül Yazar’a, Tanju Okan’dan Nil Burak’a; tanıdığımız, bildiğimiz, sevdiğimiz, özlediğimiz isimler... Bir roman gibi, kimi zaman bir Yeşilçam filmi tadında hikâyeler. Nesrin Topkapı anılarını değil, Türkiye’nin müzikal tarihini anlatıyor adeta. Hem de yürekleri durduracak bir ritimle: Düm te ka düm tek!
Tanıtım Metni