Kur'an ve Rivayetlerde Velayet

Nübüvvet ve imâmeti bile kendi içinde gelistiren, bütün kemâllerin kaynagi ve bütün hayirlarin esasi olan dinin en belirgin çehresi, hiç süphesiz velâyet hakikatidir. Velâyetin yüceligi hususunda Imam Bâkir (a.s.)’in, ismet dili ve imâmet beyaniyla söyle buyurmus olmasi yeterlidir: “Hiçbir sey, velâyet kadar konusulmamistir.”Velâyet bir yandan Hak Teâlâ’ya yakinlasmak ve rubûbî dergâha yakin olmaktir ve diger yandan ise Rabb’in feyzinin zuhûru ve Allah’in hakikî velâyetinin parlayis ve yayilisidir. Bu açidan varlik âleminin bu önemli hususunun hakkiyla taninmasi ve incelenmesi gerekir. Öte yandan bu hakikatin tecessümü ve belirgin hale getirilmesi oldukça karmasik ve zor bir husustur. Ilâhî velîler ve hakikaten velâyet nimetinden istifade eden kimseler, bir tür gizlilik ve bâtin içinde yasamaktadirlar. Dolayisiyla onlarin sîret ve metodu, kendilerinden kolayca ders alinabilecek ve dogru bir metot üzere birey ve toplumda hayata geçirilebilecek bir kolaylik içinde degildir. Peygamber (s.a.a.)’in degerli sahsindan sonra velâyetin en kâmil ve belirgin çehresi, süphesiz Hz. Ali (a.s.)’in mübarek vücûdudur ve Hz. Ali (a.s.) bütün hayirlarin tecessümü ve bütün kemâllerin reel bir örnegidir. Hz. Ali hakkinda bilgi sahibi olmak ve onun bireysel ve toplumsal yasam biçimini ögrenebilmek; velâyet asamalarina yol bulmak, velâyetin degerlerini ve yüce boyutlarini hayata geçirmek için en iyi araç konumundadir.