“Karanlığın içinde, yağmur damlalarının arasındaki boşluklardan ara sıra bir yıldız gözüne ilişiyordu. Amahiçbiri de parıldamıyordu. Hiçbirinin öyle göz alıcı bir tarafı yoktu. Ama oradaydılar. Milyonlarca ışık yılıuzakta. Belki de orada bile değillerdi, yüzyıllar önce ölmüşlerdi. Kim bilir? İçindeki romantizm de ölüyor, ışığısoluyordu. Eğer hiçbir şey duyamayacaksa, kendine de bir hayrı kalmamış demekti. Durum hiç de iyi değildi.Artık yanaklarında gözyaşları vardı. Etrafı sıvılarla çevriliydi: gözyaşı, kan, yağmur ve oradan gelip geçmişbinlerce kişinin idrarlarıyla…”Bernard Dunphy, İrlanda’nın sevimli turistik kasabası Killarney’de faytonculuk yapıyor. Sosyal anlamdasorunlar yaşayan Bernard’a kasaba halkı da “tuhaf” gözüyle bakar. Hasta annesiyle birlikte yaşayanBernard’ın en büyük tutkusu blues’dur. Gitarıyla saatlerce en sevdiği blues şarkılarını çalar. Genellikle enyakın -aslında tek- arkadaşı, yakışıklı, çapkın, öfkeli Jack ile vakit geçirir, onunla geçmişten konuşurlar,hayallerinden bahsederler. Ancak yaşanan bazı olaylarla birlikte kahramanlar içlerindeki şeytanlarla mücadeleederken karanlık ve aydınlık arasında gidip gelmeye başlarlar. Dostluk, aşk ve müzik onların ruhlarınıkurtarabilecek midir?Colin O'Sullivan roman boyunca okuyucunun karakterlerle empati kurmasını sağlayan, güçlü, etkileyici,coşkulu bir üsluba sahip. Killarney Blues, ilerledikçe okuyucuyu daha da içine çeken bir roman.