Vicdanlı adamdı Salih. Hayatı boyunca başına bela olduğunu düşündüğü merhametine çoğu kereler kızıp söylense de, yufka yürekli bir insandı aynı zamanda. O yüzden içinden yükselen ses ne fısıldarsa fısıldasın, hisleri bu gizemli genç adamın kötü birisi olmadığını söylüyordu ona. Hem onu burada bir başına bırakırsa, vicdanının onu asla rahat bırakmayacağını da çok iyi biliyordu. Para ve makam hırsıyla dolu azgın hayattan, bu dağ başına daha iyi insan olabilmek için kaçmamış mıydı ki? Çocuğa yardım etmek istiyordu istemesine ama çocuk o kadar ürkekti ki, onunla göz teması kurmaktan bile çekiniyordu. Gözlerini belli belirsiz öylesine bir çevirip bakınıyor, sonra sanki bir suç işlemişçesine hızlıca kaçırıyordu. Salih onun bu halini elindeki tüfekten ürktüğüne yordu. Tüfeğin kurşunlarını çıkartıp, yavaşça yere bıraktı. Peşinden de boş tüfeği ayaklarının dibine atıp, ellerini havaya kaldırdı.