Hobsbawm, bu üçüncü ve son kitabıyla, uzun sürmüş ondokuzuncu yüzyılın tarihine noktayı koymaktadır. Burjuvazi tarafından burjuvazi için yaratılmış bir çağı sona erdiren 1914 yılının yarattığı aşılması olanaksız uçurumun karşı tarafından bakıldığında, batı dünyasında benzersiz bir barış çağını temsil eden İmparatorluk Çağı, üst ve orta sınıflar açısından bir belle epoque, bir kayıp cennettir. Öte yandan, aynı ölçüde benzersiz bir dünya savaşları çağına yol açan bu dönem, Lenin‘den Roosevelt‘e, Keynes‘ten Adenauer‘a kadar yirminci yüzyılın şekillenmesinde büyük payları olan simaların yetiştiği, yüzyılımızın en azından üçte ikilik bölümüne damgasını vuran, bugün bile hala bir parçamızı oluşturan bir alacakaranlık kuşağıdır. Yirminci yüzyılın sonuna niteliğini veren pek çok olgunun kökeni, Birinci Dünya Savaşı‘ndan önceki son otuz yılda yatmaktadır. Dolayısıyla İmparatorluk Çağı (1875-1914) mitlerden arındırılmayı beklemektedir.